Thursday Poem

Legacy

The spear thrust in front of the pavilion
announced that the Khan was seriously ill.
First, and most importantly, among his four sons
he divided his far-flung territories,
the continent he had conquered in twenty years.

Then he called his sons to his bedside.
He gave them a single arrow. Break it, he said.
It was easily broken. Next, he gave them five arrows each.
Break them, he said. They couldn’t be broken. So you’ll
stick together
, he said. He who’s on his own will be broken.

He dismissed his sons; his last task too was finished.
The great Khan turned over slowly in his bed,
brought before his eyes the world he had built,
the Caspian at one end, the Great Wall of China at the other.
I can die at last, he said. My forefathers await me

my grandsons will dress up in golden robes,
ride horses swifter than the wind
embrace the prettiest of women.

And, alas, they will forget
in whose debt they are for all that,
I haven’t the slightest doubt.
.

by Roni Margulies
publisher: PIW, 2008
translation: 2008, Saliha Paker and Mel Kenne

Miras

Büyük çadırın önünde yere saplı kargı
Ağır hastalığını haber ediyordu Han’ın.
Önce ve en önemlisi dört oğlu arasında
bölüştürdü uçsuz bucaksız topraklarını,
dörde böldü yirmi yılda fethettiği kıtayı.

Yatağının başına çağırdı sonra oğullarını.
Her birine tek bir ok verdi. Kırın, dedi.
Kolayca kırdılar. Beşer ok verdi bu kez.
Kırın, dedi. Kırılmadı oklar. Siz de, dedi,
birlik durun. Tek duran kırılır, dedi.

Savdı oğullarını; son işi de bitmişti.
Ağır ağır döndü koca Han yatağında,
kurduğu dünyayı gözlerinin önüne getirdi,
bir ucunda Hazar Denizi, bir yanda Çin Seddi.
Ölebilirim artık, dedi. Atalarım beni bekliyor

ve torunlarım altın kumaşlar kuşanacaklar,
rüzgârdan hızlı koşan atlara binecek
en güzel kadınları kucaklayacaklar.

Ve bunları kime borçlu olduklarını,
heyhat, hiç kuşkum yok,
unutacaklar
.

by Roni Margulies